neydi bu şimdi, marifet miydi, zibidi’nin gençliği salaklığının hammaddesiydi de her konuşması bir endüstriyel skandal mıydı? nasıl olacaktı bu iş, nasıl eğitilecekti bunca insan, nasıl kazanılacaktı geriye yeni nesiller, yoksa neslimiz çürük yumurtalara mı kalmıştı, anneler ne yiyordu da bunca nüzüllü fetus büyüyordu karınlarında?
kızıyorum ulan çeşitli zaman dilimlerinde, sabah namazını beklerken imsaklarda, öğle vakti elele sakineleri görüp de: niye gittin tütüne, diye sorduğumda, ikindide ısınmış mermerlerde dolanırken kuşlar, akşamı balkon demirlerine monte edilmiş saksılarda sularken, yatsıyı yadsıtan yaz gecelerinde… her an her yerde kızıyorum gelmişlerine geçmişlerine, neden konuşmayı öğretmemiş aileleri diye. neden amcalara bilmemnerelerini göstermeye programlanmışlardı, neden bir kıza merhaba demeyi bilmiyorlardı, merhaba diyenin hoşçakalı yoktu, neden?
ben istedim, ben gitmek istedim, ben gitmek istiyorum diye sen kalacaksın geride, sen gitmek istemeyeceksin bile, sen gidemeyeceksin hiçbir yere.
neden bilmiyorlardı konuşmayı sahi? anneleri dillerine zehir mi sürmüştü biber niyetine? kızıyorum. kızıp da susuyorum. kızmam da bu kadar, susmam da.