Bu ülkenin başına gelmiş ve gelebilecek olan en gereksiz insanlardan bir tanesi , yaganesi, biriciği Ayşe Arman’dır. İçinde bulunduğu medya ailesi tabiî ki ondan daha pervasızını, küstahını bulamayacağı için, bulunmaz Hint kumaşı sendromluğu, Hindistan’dan değil, Dubai’den uzanıyor buralara. Hakkında yazılmışlardan, söylenmişlerden, hepsinden bir külliyat oluşabilir. Zira tüm bunlar onun vurdumduymazlığının, aymazlığının gıdası oldu. Kendisine ciğer, diğerlerine de “görmemiş kedi” muamelesi yaparak ve bu sanrıya taparcasına inanarak, yüzsüzlükle bu günlere kadar geldi…
İnsan daha ne kadar arsız olabilir. Kendisine ait bir özel eşyası, hayatı olmadan ne kadar yaşayabilir. Evladını pohpohlayan bilmem ne kolejinin müdürüne duyduğu sevgiden tutun, annesinin evinin üst katındaki jakuziyi, alışverişten sıkıldığı Dubai anılarından tutun, en arsız utanmaz, kimsenin merak etmediği ayrıntıları dahi köşe yazısı yapabilen, çıktığı tatillerden, yatak odasından bahsetmeye hayâ dahi etmeyen, lakin kocaman olmuş kocasına takıntı halinde “sevgilim” demenin saplantısını taşıyan bir kadın bu. Arsız bir ruh hali. “Ben şimdi ne yapacağım, ne yazacağım takıntısından yediği tırnakları yetmemiş, ertesi gününü hangi ruhun kanalizasyonunda geçireceğinin hesabını yapıyor. Yazılarına bir bakın, ilk zamanlar yazmaya başladığında kullandığı cümle yapısı, giriş geliş-me ve sonuçlanamama formülü ne ise, hala daha aynısı. Kemalat kavramını alt üst etmiş bir şahıs bu. Yazılmamış şey kalmadıysa gök kubbede’ yine onun yüzünden. Bir insan bu kadar çabalar da, yazar da, hiç mi bir şeyin altına imza atamaz, aldığı maaştan başka hiç mi bir kazanımı olamaz… Havsalam almıyor. Küreği kovasına bunca yıldır hiçlik doldurmuş, elini atsa içine, boşluktan beyni dönüyor.
Haşema giyip, gittiği tesettür otellerinde yaşadıklarını yazması nedir? Her yazı bir amaca hizmet etmeli değil mi? Aysel Gürel gibi çıldırmak, Müjde Ar gibi soyunmak, Danimarkalı gelin gibi örtünmek, bu bukalemunluk, bu her yerde ve herkesin yerinde olma saplantısı bizi perişan ediyor. Git hizmet ettiğin statünün, medya patronlarının, alçak bel pantolon giyen kızlarının yaşadıkları miyalji ağrılarına değin. Bronz tenlerinin, güneşlenmekten suları çekilmiş bedenlerinin uv filtrelemelerini yap. Sen hayat kadınlarının yaşadıklarını, sorunlarını anlatmak için genel evde mi kalıyorsun, otobüs şoförlerinin eziyetlerini anlamak için -Taksim, Sarıyer- hattında mesai saatinde belediye otobüsü mü kullanıyorsun. Nereden geliyor aklına bir insanı kıyafetiyle zavallılaştırma sanrısı. Sen haşema giyen bir kadının çektiği eziyetten bahsedecek son insansın. Sen zurnanın son deliğisin.
.
Haşema giyip, tesettür otellerinde röntgen yaparak vahvahlanacağına, Başörtünü takıp bir üniversite önünde itilip kakılıp bunları yazsana. Bu ülkenin elitist, paravan arkası, şezlong müdavimi tesettürlü kadınlarından değil, okuma, yaşama ve çalışma hakkı verilmemiş tesettürlülerinden bahsetsene. Bir gün olsun “bunlar neden bu halde” desene. Bir anlam verememe hali takınsana tüm bu olan bitene.
O şuh fotoğraflarından kızının ileride gurur duyacağını sanacak kadar sanal bir hayat yaşıyorsun sen. Gurur duyulacak şeylerin ne olduğunu karıştıracak kadar mühim bir erozyon var duvarlarında. Bunca haşemalı toplanıp sana acısa ve bunları bir köşe yazısında yayınlasa, Doğan print center yetişir mi sanıyorsun akıllarının Müteferrika’larına
Kendi kendine yazıyor, yaşıyor olmanın dayanılmaz ağırlığı. Hüsranın bundan…
başörtüsünü inanan biri gibi değil de varoşseksüeller gibi örten pabucumun gazetecisine benim de bi çift lafım var!
sıska ve arasına tanga ipi kaçmış organın yiyorsa adam gibi kapanırsın, inananları anlamaya çalışırsın, başörtüsünü konfor bozan, eziyet veren, çirkinleştiren bir aksesuar olarak görmezsin, gelirsin de derdimi dinlersin, canımı yersin. neyseki senin içtenpazarlıklı dert dinlemene de ihtiyacımız yok. sana: imanımı ispatlamam lazım, Allah böyle istiyor dersem nasıl bir malzeme olur ki bu, hiç magazinsel değil, dimi. ama sana her renk örtüye uygun ayrı ayrı çamaşır giyiyorum desem ağzından sular akar. salyalarını sil, sana malzeme falan vermiyorum. verirsem de hesap zamanı senden fitil fitil alırım!!!
bu karılara malzeme veren islamcı uçkurbeyinli adamlara ve islamcı hafifmeşrep karılara da selam olsun!
güzel yazı olmuş Şule beğeniyle okudum teşekkürler…